Mesela martıları güzel uçar bu şehrin. Sadece İstanbul’un
martılarından bahsedilir. Ve sadece İstanbul’da simit paylaşılır belki de
martılarla. Belki de, sadece İstanbul’da bir aşk paylaşılır martılarla. Sadece
İstanbul’da. İstanbul’un da tuhaf bir cazibesi var kabul etmeli. İstanbul’un
içinde barındırdıklarına karşı bir kini var kabul etmeli. Fethedilişinden, terk
edilişine kadar tuhaf bir hüznü var kabul etmeli. Ve sevdiğin adam en güzel
İstanbul’da gülümser. Güvercinleri de konu etmeli, yalnız bırakmamalı. Bir
gülümseyiş sebebi şu canlılar. Belki de insanın içindeki huzurun kapısını
tıklatan tek varlıklar. Biraz zaman geçsin, yine biri fetheder İstanbul’u.
Biraz zaman geçsin, canın acıyınca sen de çıkar gidersin boğaza. O meşhur ‘İstanbul
Boğazı’. Bakma meşhurluğuna falan. İçine atılmayan dert tasa yok. Ve birkaç bira
şişesi, birkaç dal sigara. Birkaç damla gözyaşı. Kediler ve patileri. Bıkıp
usanmadan yaşar yine de İstanbul. Ne kadar hasta kim bilir? Kimse bilmez tabii.
Ben sevdiğim adamı bilirim be şehir, o neredeyse, bana İstanbul orası. Bunu da
ben söylüyorum yazın İstanbul’a. Duvarlarına, sokaklarına. Ben de bir şeyler
paylaşayım diyorum İstanbul’la. Birkaç kedi ve patileri ya da birkaç damla
gözyaşım. Mutluluktan cadde cadde hiç durmadan koşmuşluğum da var bu şehirde;
mutsuzluktan denize birkaç damla gözyaşı dökmüşlüğüm de var. Arkamda koşup
oynayan çocuklar. Etrafta hiç eksik olmayan çitlenmiş çekirdek kabukları.
Çekirdekten de bıktı bu deniz. Biraz daha gözyaşı. Bazı şeyler ve bazı kişiler
vardır ki acılardan beslenir. Belki İstanbul da öyle. Hasta sonuçta. Sokaklarda
uyuyan çocuklar kadar hasta. İstanbul çekişmeli şehir. Bir yanı bir yanına
uymayan. İş kadını gibi konuşmak gerekirse; İstanbul aceleci bir şehir.
Turizmci gibi konuşmak gerekirse; İstanbul cazibeli bir şehir. Aşık gibi
konuşmak gerekirse; İstanbul yalnız şehir. Ama İstanbul şehir gibi şehir. Senden,
benden daha güçlü şehir. Dimdik ayakta. İstanbul, biraz oksijensiz bir şehir.
İstanbul bence biraz fazla şehir. İstanbul biraz kadın, biraz erkek olsa; ne
bileyim, biraz daha fazla sevse mesela sümüklü ama koşmaktan asla bıkmayan
çocukları. Biraz daha fazla pamuk şeker alsa İstanbul’un insanları. İşte o
zaman İstanbul yaşanacak liman. Kol kanat gerecek bir anne. İstanbul acımasız
biraz. ‘Bir tane İstanbul var kızım, bundan başka İstanbul yok, dikkatli ol.’ der
hep halam. Yahu İstanbul, neden böyle tanıttın kendini? Toprağından taşına, kaç
kez savaştı bu insanlar senin için. Sen biraz fazla acımasızsın İstanbul.
Fazla. Tamam, olsun ağlama. Tamam, üzmeyelim İstanbul’u. Ha, bir de İstanbul
aşksızken soğuk şehir. Aşık olacaksan İstanbul’da olacaksın. Gemilere karşı. Ya
da Kız Kulesi’ne karşı. Ama İstanbul aşksızken soğuk şehir. Dikkat edeceksin. Koşacaksın
mesela arada. Koşup ciğerlerine dolduracaksın ne varsa şehrin havasında. Sevdim
mi tam seveceksin. Martılarla paylaşacaksın simidini. Çayın da tam elindeyken. Çünkü
ne bundan başka İstanbul var, ne de bundan başka hayat.
Ceren Öztürk
Ceren Öztürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder