‘’Aşk’’ adı altında topladığımız kelimeler, süslü cümleler
saf duygularımızın temsilcisi mi ? Peki ya pişmanlıklar, onlar da dahil mi tüm
bu olan bitene ?
‘’Bana aşkı anlat deler.
Kendimizce bir şeyler toplarız her defasında.
Ama çoğu el yordamı, göz kararıdır. Ölçüsü yoktur aşkın ya da
aşkla dolu dolu yaşamanın.’’
Diyerek birkaç satır karalamış en sevdiğim yazarlardan İclal
Aydın.
Benim de kendime göre ‘’Yaşanmışlık’’ adını verdiğim bir
tarifim var elbet. Her zaman sevginin bol şekerli bol tatlı olanına imrendim ve
bunu sevgiye doya doya yaşamayı istedim. Hayaller gerçeklere doğru sapmamalı,
işleyiş toz pembe bol kremalı olmalıydı. Asla baymadan tatlı bir tazelik
yakalayıp hep de öyle kalmalıydı. Hayatıma bakınca ne şekerden ne kremadan ne
de tatlıya benzer bir duygu var ortada. Ben bu işi pek kıvıramamış olmalıyım ki
acısıyla kaldı elimde. Her aklıma gelip kalbime değişinde dahada çok yakıyor. Üstüne
üstlük her acı tat yine en başta ki duyguyu hatırlatıyor.
Galiba ben aşkın toz pembe haline kendimi fazlasıyla
kaptırdım.
Benim bu tozpembe tariflerime karşı aşk her zaman mızmız
davranırdı ‘’Hala yetmedi mi ?’’ dercesine.
Oysa ben yetmediği için aşktan daha mızmızım hemde itirazlarımla. Bana
uzun zaman önce yaşatmış ve fazla fazla hissettirmişti. Ama daha sonrasında ban asla bir daha ben gibi
sevebilme şansını tanımadı. Yetmezmiş gibi daha da derine itti. Üstünü kapatıp,
saklarcasına. Çevremdekiler bir kenara ben bile inanmıştım sonu geldiğine
bittiğine.
Aslında duygularımız tıpkı bir gölge oyunu gibi değil mi ?
Işıkta duygular yansıtılanın arkasına yaslanıyor, karanlıkta iste kayboluyor.
Bence duygular ortaya çıkmak için güneşin en mükemmel halini bekliyor !
-Ceren Demirel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder