24 Şubat 2014 Pazartesi

Benden sonbaharlarım.

Yeri dolmazmış gibiydi baharların. Kış geldiğinde kimse bir şey anlamamıştı. Artık insanların ağzından çıkan her bir söz kar tanelerine karışıp gidiyordu. Ben artık inanmak için fazla uzaktım. Ve bu saçma sapan maceramı çok fazla uzattım. Anlatamaz oldu ağzım. Ben sonbaharın kışa neler taşıdığını sevinçle izlediğim yılları, gözyaşlarıyla andım. Geri gelmediler. Saygıyla andım. Geri gelmediler. Eskide bırakmak fazla büyük bir işti. Ya ben bunun için çok küçüktüm ya da yüreğim el vermiyordu geçmişi unutmaya. Bilmiyorum. Bir sürü soru var. Benim bulabildiğim sadece bir deniz. Tuzlu, dalgalı ve masmavi bir deniz. Ve aşık olduğum gökyüzü, mavi. Bizde mavinin anlamı budur derim ben sahilde başımı kaldırarak. İnsanlar gelip geçerler. Ellerinde oltalar olan insanlar asla beni anlayamayacak. Ve ben de onları asla anlayamayacağım. Fakat keşke tek sorun bu olsaydı. Bütün kirlenmiş anılarımı deniz dökmeye kalkmam gerekiyor. Sadece bakmam ya da bir iki gözyaşı dökmem yetmiyor. Çünkü harekete geçmezsem yok olacak her şey. En başta ben. Ve tahmin ediyorum ki ben yok olsam, bu dünya değil sadece ben eksilirim. Birkaç parça sayfa, birkaç parça sonbahar eksilir. Defterlerim eksilir. Oysa ben vicdanlı insanımdır. Ben kıyamam sonbaharıma. Kıyamam Kara’ma. Kışa, yaza tüm insanlığa. Bu yüzden yarın sabah da tam bu sahilde tekrar ağlayacağım. İlk defa cesaret gözyaşları olacak bu. Olta tutan insanlar görmeyecek. Ben kendimi insanların yüreklerine bırakacağım. Daha kaç kez taş zannedip kenara koyabilecekler onu ölçeceğim. Sabırları taşacak. Beni hayatlarında atacak ama yüreklerini geri kazanacaklar. Ben yalnızlığı yeğlerim biri sonbaharı sevecekse. Birkaç kişi artık iflah olacaksa ben yalnızlığı defalarca yeğlerim. 

                                                                     Ceren Öztürk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder