Bugün sizlere Gazeteci ve Yazar Ahmet Karayün'ü tanıtacağız! Ve bizleri kırmayıp cevapladığı sorularımızı yayınlayacağız. Ahmet Karayün'ü tanıyalım önce, buyurun:
Ordu'da dünyaya gelen Ahmet Karayün, İstanbul'da yaşamını sürdürmektedir. Şimdilerde Yerel Haber Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yürüten KARAYÜN, buna ilaveten İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği (İYGAD) Yönetim Kurulu ve Yerel Basın Birliği Derneği (YBBD) kurucu yönetim kurulu üyeliği görevlerini yerine getirmektedir ki, kendisi aynı zamanda T.C. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün Sarı Basın Kartı sahibidir. GİZLİ MİRAS ve DOKUZ adlı iki romanı vardır. Ve şu an, iki roman projesi üzerinde çalışmaktadır.
Ahmet Karayün bizleri kırmadığı ve sorularımızı yanıtladığı için çok teşekkür ederiz. Ve şimdi sorularımızı, ve Karayün'ün cevaplarını sizlerle paylaşalım:
-Kitap okumak sizin için ne ifade ediyor? Çok kitap okur musunuz?
A.Karayün: Kitap okumak; Kırk beş derecelik bir sıcakta, gökyüzünün serin gözyaşlarıyla bedeninizi sulaması kadar haz veren bir durumdur. Kitap okumak; Hayatın stresinden, yorgunluğundan, sahtekârlığından, insanların riyalarından sıyrılıp, bir masal âlemine girerek, bambaşka duygular yaşamak gibidir. Mümkün olduğunca fazla kitap okumaya çaba gösteriyorum. Her gün mutlaka yarım saatimi zorunlu olarak okuma eylemine ayırıyorum. Kitap okumayı çocuklarımıza çok erken yaşlarda sevdirmemiz gerektiğini her zaman dile getirdim ve getirmeye devam edeceğiz. Sıkıcı ders kitaplarıyla bunu yapmamız pek mümkün görünmüyor. İlköğretim ders kitaplarını hikâye ve roman tarzında düzenlemek gerektiğini, öğrencinin öğrenmesi gereken önemli bilgileri böylelikle sıkılmadan deneyimleyip, düşleyerek öğrenebileceğini düşünüyorum.
-Yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
A.Karayün: Yazar olmaya ben karar vermedim. Daha ana rahminde DNA kodlarıma işlenmiş bir özelliğimin gün yüzüne çıkmasıyla kendimi kitaplar yazarken buldum. Hayatımda birçok şeye başlayıp yarım bırakmışlığım vardır ama yazma eylemim son nefesime kadar devam edecek.
-Hem yazar, hem gazetecisiniz. Hangisi tercihiniz? Hangisini yaparken daha çok keyif alıyorsunuz? A.Karayün: Gazetecilik, baba mesleği diyelim. Yazarlık ise kendi yolumu bulduğum, mutlu olduğum meslek. Beni yazarlığa götüren şey ise yazma, gözlemleme, muhalif ve farklı perspektiften bakmayı gerektiren Gazetecilik mesleğimin özellikleri oluyor. Yani al birini vur ötekine. Gazeteci olmasam belki yazar da olmazdım.
-Yazar olmak nasıl bir duygu?
A.Karayün: Fena :)
-Kitaplarınızı yazdığınız özel bir mekân, zaman, durum var mı?
A.Karayün: Elimden gelse, romanımda vücut bulan hayali karakterin evinde, yaşadığı apartmanda, semtte yaşayarak yazmak isterdim. Karakter için bir semt seçmek, bir apartman seçmek ve o apartmanda gerçekten onun için bir daire kiralamak isterdim. Ama şimdilik, evimde, iş yerimde, alışveriş merkezinde, arabada… Nerede olduğu fark etmeksizin yazıyorum.
-Edebiyat sizin için ne ifade ediyor?
A.Karayün: Edebiyat; öldükten sonra gelecek nesillerle konuşabilmemizi sağlayan bir sanat dalıdır. Yazmak, bence yeryüzündeki en büyük keşiftir. Bu icat sayesinde bilgi ve tecrübeler nesillerden nesillere aktarılır… Bundan daha değerli ne olabilir ki? Montaigne ile sohbet etmek çok keyifli mesela. :)
-Biliyorsunuz Mart önemli bir ay ve önemli haftalardayız. Dünya Kadınlar Günü ve Çanakkale Zaferi gibi iki önemli konumuz var. Görüşlerinizi alabilir miyiz?
A.Karayün: Kadınlar Günü deyince, kadına şiddet geliyor akla. Ben öyle düşünmüyorum. “Güçlünün Güçsüzü Ezmesi” olarak değerlendiriyorum bu durumu. Bir çocuk, bir erkek ve bir kadın da güçsüz olabilir. Güçsüzlük yalnızca kadına özgü bir durum değil elbette. Çocuk, kadın, erkek fark etmez. Yeryüzünde “İnsanoğlu” diye adlandırılan varlığın her kesiminin eşit haklara sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Adaletsizliğin ve zulmün her türlüsünün karşısındayım. Kime yapılırsa yapsın, kim yaparsa yapsın karşısında bulacağı kişi benden başkası değildir. “Kadınlar size Allah’ın emanetleridir” diyen, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarını kurtaran bir peygamberimiz varken, kadınlarımıza haksızlık etmek, onları aşağı görmek, onlara şiddet uygulamak bizim ne haddimize?
Çanakkale Zaferimiz, dünyada eşi benzeri olmayan bir durumdur. Kurtuluş destanımızda, dünyaya karşı savaş verdik ve muzaffer olduk. Burada dikkat edilmesi gereken ‘İnanç’ kavramıdır. Dünyada hiçbir millet ölmek için savaşmaz… Biz ki o şehitlik mertebesine ermek için ölümle misket oynayan bir milletiz. Hiçbir maddi gücün olmadığı bir yerde maneviyatın zaferidir Çanakkale.
-Yazar olmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
A.Karayün: Daha benim öğrenecek o kadar çok şeyim varken, gençlere nasihatte bulunmam doğru olur mu bilemiyorum. Söyleyeceğim tek şey, okumak ve yazmaktan asla vazgeçmemeleri olur.
-Kitap çıkarırken veya çıkardıktan sonra olumsuz bir eleştiri aldınız mı? Eğer aldıysanız, bu sizi çok fazla etkiledi mi?
A.Karayün: Kitaplarımı beğenenler olduğu gibi elbette beğenmeyenler de oldu. Bu durum beni daha da kamçıladı. Daha iyi yazmam gerektiği noktasında çalışmaya itti.
-Okuma alışkanlığı çok olan bir millet değiliz. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
A.Karayün: Benim umudum var… Türkiye’de okuyan, düşünen insanlar var ve olmaya da devam edecek. Daha evvel de söylediğim gibi, çok erken yaşlardan itibaren çocuklarımıza okumayı sevdirmeliyiz. Sıkıcı ders kitaplarını dayatmak yerine, öykü ve hikâye kitaplarıyla, çeşitli etkinliklerle okumayı sevdirmeliyiz.
-Biz gençlerin mutlaka okumasını düşündüğünüz kitaplar nelerdir?
A.Karayün: Kitap önermeyi pek sevmem… Beni çok etkileyen bir kitap sizde aynı etkiyi bırakmayabilir. Bu konuda klasikler yöntemiyle seçilmiş kitapları öneren bir mekanizma var zaten. 100 temel eser yöntemiyle de Milli Eğitim Bakanlığı gerekli önermeyi yapıyor. Benden naçizane bir öneri Knut Hamsun’ın ‘Açlık’ kitabı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder