Yine uzun bir cadde. Ben yine sıkkınım.
Sağdan ilk sokağa giriyorum, yol biraz uzuyor ama olsun
acelem yok. Neye yetişeceğim ki sanki?
Bu sokağı çok seviyorum. Solda kırmızı bir kapı üzerinde ay
yıldız kabartması... Biraz orantısız fakat bayrak sonuçta. Acaba şehit evi mi
diyorum? Artık bayraklar yalnızca şehit evlerine asılıyor çün ki. Bizim evde de
bir bayrak olmadığını fark ediyorum. Gidip bir bayrak alayım diye gaza gelip
dönüyorum. Dönerken elim pantolonumun cebine çarpıyor ve iki liram şakırdıyor.
Mecburen vazgeçiyorum tabi, yürümeye devam. Sağda kırmızı bir araba. Araba
dediysem hurdadan bozma işte, bir tekeri patlak, kapısı göçük... Ben kendimi
bildim bileli orda. Ah, kendini bilmek... İnsan ne zaman bilir ki kendini?
Ve yine o dik sokağa geliyorum. Ağır adamlarla betonların
pencerelerine bakıyorum. Perdeler neden hep beyaz? Üçüncü katta bir evin
perdesi yok. Camda bir yazı var. Zar zor okuyorum kiralıkmış. “Kim görür lan
onu ordan?” diyorum. Sokağa sağdan bağlanan bir patika var ve patikanın
kenarında bir kaya. Patika ne müzikli bir kelime değil mi? Patika diye
mırıldanarak, patikadan geçip o kayaya oturuyorum. Kayaya oturunca öyle çok da
bir manzara görülmüyor tabi. İleride çocuklar silahçılık oynuyorlar. Biri gidip
kızların sek seğini bozuyor kız ona bağırınca da sek sek taşını alıp ona
atıyor. Ne manzara ama değil mi? Sonra aklıma dayı oğlu geliyor. Küçükken kavga
etmişiz o bana taş mı atmış ben de ona yumruk mu atmışım ney. Annem ne oldu
diye sormuş. Ben de demişim ki “o buş oldu bana taş attı ben de Saddam oldum
ona yumruk attım” çocuk aklı işte. Düşünüyorum şimdi kim bilir o sek sek taşını
kime özenip attı. Abilerim, ablalarım; biz çocuklar size özeniyoruz, lütfen siz
de insanlara özenin! Tabi kayaya çıkınca karşımda bir kalabalık varmış da
onlara konuşuyormuşum gibi hissediyorum.Bir de binaenaleyh şapkam olsa tam
olacak.
Kayadan inip patikaya çıkıyorum patika beni yine o sokağa
götürüyor. Neden bilmiyorum adımlarım hızlanmış. O dik sokağa girince duramıyor
koşuyorum rüzgara karşı koşuyorum. Koştukça yokuş daha da dikleşiyor. Allah’ım
ne güzel bir sokak!
O sokağı bitirip başka bir patikaya çıkıyorum. Varoş mahallemde
bol miktarda patika var. Patika o kadar da müzikli bir kelime değilmiş aslında.
Ah şu tutarsızlığım. Tutarsızlığımı tutup bir kenara bırakıyorum yerde karga
ölüsü, hızla geçiyorum yanından. Solumda çok güzel bir ev. Dışardan merdivenli,
yeşil demir kapılı, sıvası çökmüş, camları korkuluklu, kapının önünde
çamaşırlar, terkedilmiş bir çocuk bisikleti. “Belki de hayallerimdeki ev”
derken uzaklaşıyorum. Bu defa sağımda bir çocuk dikkatimi çekiyor. Benim kadar
bir çocuk. İki apartman arasındaki boşlukta yere oturmuş, kafası kollarının
arasında. Allah yardımcısı olsun deyip gidiyorum. Birkaç adım sonra geri dönüp
yardım etmem gerektiğini düşünüyorum. Hiç tanımadığı birisine anlatabilir belki
de. Yine de geri dönmüyorum. Kendi haline bırakmak lazım belki de. Ya da bunu
bahane ediyorum bilmiyorum. Derken bir yokuş çıkıyor karşıma, baba gibi.
Yokuşlar inerken güzel. O dik yokuşu çıkmak istemiyorum. Böyle durumlarda Seyit
Onbaşı yardım eder bana. “Biz Seyit Onbaşının torunlarıyız ulan” moduna girip
ilk adımı atıyorum. O kadar da ağır değilmiş mermi. Aferdersiniz: O kadar da
dik değilmiş yokuş.
Yokuş biter bitmez soldaki aralıktan geçip göğsüme kadar
uzanan çitten atlıyorum. Bizim ev görünüyor karşıdan, sokakta arkadaşlarımın
kardeşleri top oynuyor. Bana onlar da Enes diyor abileri de. “Konuşmaya
başlayan Enes diye geliyor arkadaş o kadar mı küçük gösteriyorum acaba?” derken
topları bana doğru geliyor. İşte küçükken yaşadığım sinir bozucu an: Mahalleden
geçen abiye top gelince alıyor ve ayaküstü bize hareket yapıyor. Uzun
yakarışlar sonucu topu veriyor. “Hayır, bu anı o çocuklara da yaşatmamalıyım”
diyerek topu hemen onlara atıyorum. Artık ben bir kahramanım!
Topa vururken sol tarafta camda annemi görüyorum. Bana
bakıyor gülümsüyorum. Anne candır. Gideyim de yemeğini yiyeyim diye adımlarımı
hızlandırıyorum. Çok şükür eve varıyorum. Hikayesiz bir yolculuk bile ne hikayeler
yazdırıyor bana kafamda. Yollar bazan... Neyse.
M. Enes Batman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder