13 Ocak 2014 Pazartesi

Güneşin çocukları.

Pek tabii ki bugün de güneş doğdu. Umutlulara, umutsuzlara. Gökyüzüne. İnsanlara. Pek tabii ki bugün sadece belirli sayıda insanlar baktı güneşe. Hayır güneşe bakıp bakmamanın tartışmasını yapmayacağım. Umudu görüp görmemenin gerçekliğini göstereceğim. Ya da onun gibi bir şey işte bugün. Bugün pek sarı ve pek gri bir gün. Bir kaç sessizliğe, bir kaç doğuma ve bir kaç ölüme rağmen. Biz biliyoruz ki her gün nice yitikler ve her gün nice yeniden doğmuşlar geçiyor diplerimizden. Kimin karnı tok? İstanbul'da bunu aramak da zor. Bugün camdan bakıyordum diyeceğim şimdi. Bugün camdan bakıyordum ve çöpten bir çanta çıkardı biri. 'Çöpten çanta da çıkarılır mı be' dedi isyankar ve 'cık cık cık'çı teyze. Çıkar diye fısıldadım. Sesli konuşamazdım. Biz böyle gördük efendim. Büyüktü o. Büyüktü ve biraz bilmez. Biraz kör. Ama büyük.
Kim bilir büyük diye kimlerin yörüngesinde kalmak zorunda kalıyoruz şu dünyada.
Ben de böyle isyankar ve 'hüngür hüngür'cüyüm. Romantizm kaçmış içime benim boş verin.
Ama o büyük olmasaydı fısıldamazdım.
Döner ve söylenirdim. Çıkar derdim. Çıkar diye haykırabilirdim hatta. Bütün sessizliklerin ve bütün susturulanların inadına. O çöpten senin görmediğin çok şey çıkar derdim. O çöpteki her şey kim bilir kimler için umut.
İşte böyle bir günü sonlandırmış bulunduruyorsunuz. Güneş şimdi battı. Evinde kalorifer görmemiş çocukların mutlulukla gözlerini yumduğu bir saate merhaba diyorsunuz. Bizlerle o çocukların arasındaki en büyük fark ne biliyor musunuz? UMUT. Bizim onlarla aramızdaki en büyük fark her sabah güneşe bakabilmek. Her gün güneş doğar. Biz görmeyiz. Ama onlar görür. Güneş öyle bir doğar ki. Onlar da güneşle orantılı olarak ışıl ışıl gülümser. Kimlerden kaç para istiyor olursa olsunlar -ki bizlere göre edepsizce- en güzel teşekkürü onlar eder. Bir kitap bulmak onlar için güneş gibi. Annelerinin kucaklarında bir kere yer edinebilmek onlar için bütün evren gibi. Sonsuz, uçsuz bucaksız. İşte bu yüzden o çocuklar, o insanlar; her gün güneşi görebilmek ve gösterebilmek için yaratılmışlardır. Dışarı çıktığınızda ilk güneşe bakın. Sokaklardaki mağaza vitrinleri değildir hayat; mendil satan çocukların gülüşleri. Mendil satmalarına rağmen burunlarından akan sümükleridir.
Onlar hiç sahip olmadıkları ayakkabılara üzülmek yerine, sahip olabildikleri çimenliklere ve terliklerine sevinirler. Ne büyük mucizedir, kışın o soğuğunda bile güneşi görebilecek yetileri vardır. Çünkü kaybetmek ya da hiç sahip olmamak yetinmeyi öğretir. Ve yetinmek, gülümsemeyi. Hayır sevgilinize değil; hayata.

                                                                                                   Ceren Öztürk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder